Türkiye’nin, hatta dünyanın dört bir yanından insanlar tatil için Antalya’ya akın ederken, Antalyalıların da haftasonu için şehirden kaçtığı bir yer var; Sosyete Pazarı. Namı diğer“Gözleme Cumhuriyeti”‘nde, köy ürünleri ve gözlemeden oluşan kahvaltının tadını çıkarabilir, orman içinde yürüyüşler yapabilir, köylülerin yetiştirdiği ürünleri satın alabilirsiniz.
Antalya’nın son yıllardaki en gözde alternatif alanlarından olan Çakırlar Mevkiindeki Sosyete Pazarı farklı konsepti ise Türkiye’de bir ilk. Bu başarının altında ise sosyete pazarını ve adını bir markaya çeviren bir kadının zirveye doğru giden başarılı bir yolculuğun hikâyesi yatıyor.
Onun öyküsü biraz önsezinin, biraz da yaratıcılığın azim ve çalışkanlıkla birleşince başarıyı nasıl getireceğini anlatıyor. Sıfırdan başlayarak bir başarı öyküsünün kahramanı olan Gözleme Bahçesi sahibi Kezban Kan, diğer bir tabirle “Kezban Yenge” Çakırlarda ki sosyete pazarı ile özdeşleşen bir isim. Hafta sonları yaklaşık 20-25 bin kişi ağırlayan ve sektör haline gelen pazarın kurulmasına ilham kaynağı olan Kezban Yenge, bugünkü başarısını 15 yıl öncesine bağlıyor. Kezban Yengenin İlköğretim Okulu öğretmeni olan eşi Ömer Kan, tayin olunca, Gözleme Cumhuriyeti’nin tohumları da atılmış oldu. Eşi okula giderken, oğulları ise şimdiki pazarın bulunduğu noktada meyve sebze satmaya başladı. Kezban Yengenin gözleme yapıp satmasından sonra diğer köylüler de burada satış yapmaya kalkışınca, alan pazar yerine dönüştü. Şimdilerde ise sosyete pazarı dev bir sektör haline geldi.
Pes etmedi, marka oldu
Antalya’ya 25 km uzaklıkta bulunan Hacısekiler Köyünde oturan Kezban Yenge, 15 yıl önce evine bir kilometre uzaklıkta bulunan “Hayıtlıgül” diye bilinen ıssız ve işlek olmayan yol kenarına oğluyla birlikte gelerek bazlama yapmasıyla ilk defa ticarete başladı.
29 yaşında üç çocuk annesi bir ev hanımı iken öğretmen eşinin de desteği ile birçok kadına örnek olacak bir işe imza attı. Ev hanımlığından üç tesisin ve onlarca çalışanın patronu olan Kezban Yenge, sosyete pazarında farklı sektörde istihdam sağlayan yaklaşık 4 bin kişiye de bir iş kapısını aralamış oldu.
Başkalarına ilham veren hikâyesini Kezban Yenge şöyle anlattı; “Buralar dere tepeydi o zaman. İlkokula giden oğlumun o yıllarda kuş uçmaz kervan geçmeyen hatta yabancıların pek kullanmadığı bir yol kenarında çilek satmasının ardından ben de bir karar verdim. Yağmurlu bir bahar sabahı hamur leğenini, oklavamı ve soframı alarak ilk satışımı yapmaya başladım. Hatta o gün eşim yağmur yağdığını ve daha sonraki gün gitmemi söyledi. ‘Gidersem bugün giderim. Gitmezsem bir daha gitmem dedim’. Yağan yağmura aldırış etmeden çayı köze koydum, yağmur ve rüzgâra rağmen katmer yapmaya devam ettim. O zamanlar gözlemeyi bilen yok bizimle dalga geçenler oldu. ‘Kadın çalışmaz evde oturur’ diyenlerin yanı sıra deli bile diyenler oldu. Kimseyi dikkate almadan işime devam ettim. O süreçte insanlar uğrayıp yaptığımız ürünlerin tadına bakıp, çok güzel olmuş diyorlardı. Hemen ardından beni gören ve bu işe heveslenen komşularım oldu. Yolun hemen karşısında da onlar yapmaya başladı. Böylece bugünkü işletmemizin ve sosyete pazarın da ilk adımını atmış olduk. Orman arazisi ve yol kenarı olduğu için iş makineleriyle alanı düzeltmemize izin verilmediğinden tırmıklarla düzenledik”.
Mekânın adını müşterilerimiz koydu
Kezban Yenge, bir bazlama ile başlayan ve her hafta sayısız konuk ağırlayan dev bir tesise dönüşmenin zorluklarını ise şöyle anlattı; “Bu arada gözleme ve bazlama işi yapanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Artık müşterilerimiz de daha sık gelmeye ve bize alışmaya başlamışlardı. Artık yerimize bir isim bulmamız gerekiyordu. Yoldan gelip geçenler ve müşterilerimiz bana ‘Kezban Yenge’ diye sesleniyordu. Hatta müşterilerimizden biri sen neden buraya isim arıyorsun buranın adı ‘Kezban Yenge’ olsun dedi. Ardından eşim bir levhaya ‘Kezban Yenge’ yazdırıp getirdi. 15 yıl önce işletmeye bir kadın ismi vermek çok yaygın değildi. İsmimin verilmesini ilk önceleri çok istedim ama sonra artık ismim bir marka olmaya başlamıştı. İnsanlar şehre kilometrelerce uzaklıkta bir yere Kezban Yenge’nin mekânına geliyordu. Ancak orman arazisi olduğu için yazın çıkmak zorunda kalıyorduk. Sorunu çözmek için alanı kiralamak istedik ancak şâhısa verilmediği için muhtarımız devreye girdi ve muhtarlık olarak alanı kiraladı. Böylece önemli bir sorunu da çözmüş olduk. Ardından işletmemize köşkler yaparak daha da büyüttük. Köylü pazarına ve gözlemecilere hafta sonları keyifli bir köy kahvaltısı yapmak için özellikle üst gelir grupları geliyorlardı. Bu nedenle pazarın ismi zaman içinde sosyete pazarı diye anılmaya başlandı. Gelenler burada doğayla baş başa bir ortamda klasik bal, peynir, zeytin, reçel gibi kahvaltılıkların yanı sıra; kaşarlı bazlama, tere yağda yumurta, odun ateşinde demleme çay ve çeşit çeşit gözlemeleri tatma fırsatı buluyor. Burası insanlara huzur veriyor ve alışkanlık yapıyor. Issız bir yerin zaman içerinde dev bir sektöre dönüşmesini izlemek çok güzel. Buradaki yerleri Çağlarca Muhtarlığı’ndan sonra Akdamlar Muhtarlığı da kiraladı. Böylece buradaki gözlemeci sayısı artarak devam etti. Bu bölgeyi ve insanları sevdiğimiz için bu işi tüm zorluklarına rağmen devam ettirdik. İyi ki bu işe başlamışız ve buraya gelmişiz. Şimdi bakıyorum da dağın başına insanları topladık. Artık sadece Antalya’dan, diğer illerden de misafirlerimiz var. Sosyete Pazarı, doğal ortamı bozulmadığı ve köy kahvaltısı devam ettiği sürece her hafta sonu binlerce kişiyi ağırlamaya devam eder.”